• awesome images Güncelleniyor...
  • info@eplusturkiye.org

Herkese selam! Bugünkü 2 günde gezilecek şehirlerimiz arasında Amsterdam var. 2 günde nereye gidebilirim ki diye düşündüğünüzü duyar gibiyim. Bakalım nerelere gidebilirmişiz?
İstanbuldan oldukça pahalı olan bu şehirde, bir öğün yemek fiyatı, tercih edeceğiniz mekana göre 15 Euro ile 30 Euro arasında değişmekte. Şehir merkezinde konaklamanız durumunda gecelik ücretler 70-80 Eurodan başlamaktadır. Ancak ulaşımın oldukça kolay olduğu şehirde, merkeze biraz daha uzak Amsterdam otelleri oldukça ekonomik olabilir.
Amsterdam, saat farkıyla İstanbul`dan iki saat geride bulunmaktadır. Şimdi bakalım nerelere gidebiliriz, nerelerde ne yiyebiliriz?
Okumaya devam et 😊

1.GÜN
Grachtengordel

İlk durağımız olan Grachtengordel’a geldik. Hızlıca genel bir tarihine bakalım hadi:
Ağustos 2010’da UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne eklenen, Amsterdam’ın merkezinde bulunan; on yedinci yüzyıldan kalma kanallarıyla ve klasik Amsterdam mimarisi dar evleriyle ünlü tarihi bir mahalledir. Olası bir Amsterdam gezinizin büyük bir çoğunluğu burada geçecek. Amsterdam’ın her yeri kanal dolu ancak bu bölgede en güzel kısmı yer alıyor. Güzel havada küçük bir tekne kiralayıp gezmenizi öneririm. Teknede hem gezip hem de piknik yapabilirsiniz. Deniz bisikleti de kiralayabilirsiniz. Biz şimdilik sadece şöyle bir yürüyüş yapalım ve bu güzel mahallenin eşsiz mimarisinin tadını çıkaralım.
Alışveriş yapmak istersek de şu mağazalara bakabiliriz: Xenos, Urban Outfitters, Monki,Matter of Material;, Jan, A la carte, Hutspot, Hema, Timothy Oulton, It’s a gift. Alışverişimizi yaptık, keyiflendik, ama biraz da acıktık. Yakınlardaki Meat&Greek restoranında uygun fiyata fast food ve akdeniz yemekleri yiyebiliriz.

Van Gogh Müzesi

Grachtengordel’de güzelce dolaşıp karnımızı da doyurduktan sonra ortalama 15-20 dk yürüyerek Van Gogh Müzesi’ne gidiyoruz.
Bakalım tarihinde neler var?
1973’te açılan Van Gogh Müzesi, dünyaca ünlü Hollandalı sanatçı Vincent Van Gogh ve onun çağdaş eserlerine adanmış Amsterdam’daki bir sanat müzesidir. Dünyanın en çok ziyaret edilen müzelerinden biri olan müzede yaklaşık 200 resim ve 600 çizim ile Van Gogh’un çeşitli eserlerini görebiliyoruz. “Patates Yiyenler” (1885) ve “Ayçiçekleri” (1889) gibi ünlü tabloları da müzede sergileniyor.
Van Gogh’a ait resim, çizim ve mektuplardan oluşan zengin koleksiyonunun yanı sıra Van Gogh’la aynı dönemde yaşayan çok sayıda ünlü sanatçının eserleri de müze envanterinde bulunuyor.
Ortalama bir hızla 2-3 saatte gezilebilen müze yıl boyunca çok sayıda ziyaretçi ağırladığından bileti daha önceden internet sitesi üzerinden satın almak ya da Amsterdam’a geldikten sonra bir başka gün için önceden bilet almak müze kapısında kuyrukta beklememek için şart. Dış cephesinin görüntüsü bile bu kadar güzelse müzenin içini düşünemiyorum.

2 Günde Amsterdam

2.GÜN
Tropenmuseum

Bugünkü ilk durağımız ise Avrupa’nın en önemli etnografya müzelerinden biri olan Tropenmuseum. Hollanda’nın sömürge tarihini yansıtan zengin koleksiyonudur. Ayrıca Asya, Afrika ve Latin Amerika kültürlerini daha iyi anlayabilmek için fotoğraf, film ve müziklerle desteklenmiş onlarca eser sergileniyor. Daha çok batılı olmayan tropikal kültürlere odaklanan 1864 yılında kurulmuş bir etnografya müzesi olan Tropenmuseum’da; coğrafi alanlara ayrılmış modern ve geleneksel görsel sanat eserleri, fotoğraflar, kabile maskeleri ve heykelciklerden oluşan 340.000’den fazla koleksiyon bulunuyor. Müzenin dış yapısı da ayrı bir güzel bence. 1926 yılında MA ve JJ Nieukerken adı verilen mimarlar tarafından inşa edilen tuğlalı binaya girdiğimizde bizi büyük bir salon karşılıyor. Tropenmuseum’un ilk katı geçici sergilere de ev sahipliği yapıyor. Girişte bize verilen kulaklıkla ya da kendi kulaklığımızda birbirinden farklı etnik müzikleri dinleme şansına sahip oluyoruz. Bu müze eğer benim gibi bir sanat aşığı iseniz tam size göre!

Hortus Botanicus Botanik Bahçesi

2 Günde Amsterdam

Tropenmuseum’dan ortalama 15-20 dk yürüdükten sonra Hortus Botanik Bahçesi’ne ulaşıyoruz. Genel tarihine ve içindekilere hadi birlikte bakalım:
1638’de’de kurulan Amsterdam’ın Plantage bölgesindeki Hortus Botanicus Botanik Bahçesi, 6.000’den fazla nadir ve egzotik bitkilere ev sahipliği yapan dünyanın en eski ve Amsterdam’ın en önemli turistik botanik bahçesidir.
Homo sapiens olarak gıdadan ilaç sektörüne, kozmetikten giyime, boya, inşa malzemesi ve enerji kaynağı olarak da bitkiye muhtacız. Bitkinin kök, gövde, lif, dal, yaprak, meyve ve tohumlarını çeşitli amaçlarımız için kullanıyoruz. Dünya üzerinde 270.000’den fazla bitki türü bilinmekte. Bu türlerin 50.000’den fazlası yenebiliyor ve gıda kaynağımızın %80’ini oluşturuyorlar. En çok ot familyasından (Poaceae, tahıl, mısır, pirinç gibi), baklagiller familyasından (Fabacea, fasulye, yer fıstığı, soya gibi) ve itüzümü familyasından (Solanaceae, patates, domates, biber gibi) besleniyoruz. Hortus Botanicus, zengin bitki çeşidiyle ve aynı alanda birbirinden çok farklı bölge ve iklim kuşaklarında yaşayan bitkileri bir araya getirmesi açısından gezilesi, görülesi bir botanik bahçe. Hugo de Vries’in de yıllarca çalıştığı, kim bilir kaç adım attığı bu bahçede gezerken siz de kendinizi 1800’lerin Amsterdam’ında hayal edebilir, bu bahçede yapılan çalışmaların bir paydaşı olduğunuzu, hatta belki de genetiğin yeniden keşfine tanık olduğunuzu hissedebilirsiniz.

Vondelpark

Hortus Botanicus Botanik Bahçesi’nde de doğayla iç içe güzel vakit geçirdikten sonra biraz yorulduk biraz da acıktık. O zaman önce taksiyle yaklaşık 16 dk olan Vondelpark’a gidelim, giderken de yol üstünde lezzetli ve uygun fiyatlı Asya yemeklerinin olduğu Bhatti Pasal – Authentic Nepalese Food restoranında yemek yiyelim.
Güzelce karnımızı da doyurduğumuza göre son rotamız olan Vondelpark’ı rahatlıkla dolaşabiliriz.
İsmini, ünlü şair Joost van der Vondel’den alan Vondelpark, yeşillikler ve ağaçlarla çevrelenmiş, göletlerinde kuğular ve ördeklerin gezindiği, şehrin içinde eşsiz bir bölge. Amsterdam’ı turlarken Rijksmuseum, I Amsterdam, Van Gogh Müzesi ve Stedelijk Müzesi‘ni gezdikten sonra, sadece 800 metre ilerideki Vondelpark’a geçip çimlere yayılıp dinlenin, enerjinizi toplayın.
Vondelpark’ta, güneşli bir günde köpeklerini gezdirenlerden, yürüyüş yapanlara, koşu parkurunda, paten pistinde günü değerlendirenlerden, müzik dinleyen ya da çimlerde tembellik eden insanlara rastlayabilir, içerisindeki açık hava tiyatrosunda ya da yaz aylarında park standında verilen ücretsiz konserlere denk gelebilirsiniz. Amsterdam’daki son günümüzü huzurla, dinlenerek ve açık havada geçirmek için en doğru yere geldik.

Bu iki günlük serüvenimiz burada sona eriyor! Bir sonraki yazılarımızda görüşmek üzere!

Daha fazla blog yazısı okumak için buraya tıklayın.
Merak ettiklerinizi ve sormak istediklerinizi yorum kısmına bırakabilirsiniz.

Bizi takip etmeyi unutma! 
-InstagramFacebookTwitterThreadsTelegramWhatsapp Duyuru Kanalı

Erasmus+ ve ESC projeleri için BURAYA tıkla!

Yorum Yap